Bugün Orta Doğu tarihine damga vuracak bir gelişme yaşandı. İsrail, sabaha karşı gerçekleştirdiği ani bir harekâtla İran’a karşı geniş çaplı bir saldırı düzenledi. 200 savaş uçağının katıldığı operasyonda tek bir kayıp dahi verilmeden İran Genelkurmay Başkanı ile birlikte kara, hava ve deniz kuvvetleri komutanlarının da aralarında bulunduğu 20 üst düzey isim hedef alınarak öldürüldü. Aynı saatlerde İsrail’in Filistin, Lübnan, Suriye ve İran'da eş zamanlı suikastler ve nokta operasyonlar düzenlediği de gelen bilgiler arasında.

Bu olaylar karşısında cevaplanması gereken soru şu: İsrail cepheleri neden çoğaltıyor? Çember nereye kadar genişleyecek?

Büyük bir iddiada bulunacağım: İsrail’in bir sonraki hedefi Gaziantep’in İslahiye ilçesi olabilir. İlk bakışta bu iddia abartılı ya da spekülatif gelebilir. Ancak bazı taşları yerinden oynattığımızda, bu düşüncenin ardındaki stratejik gerekçeler hiç de yabana atılacak türden değil.

İsrailli Askerlerin Omzunda İslahiye'yi İçeren Bir Harita

Filistin’e saldıran İsrail askerlerinin omzunda yer alan bir arma yakın zamanda dünyanın dikkatini çekti. Bu armanın üzerinde bir harita bulunuyordu. Harita, İsrail’in Tanrı tarafından kendilerine vadedildiğine inandığı “Vadedilmiş Topraklar”ı gösteriyordu. Haritada çizilen alan içinde Gaziantep’in İslahiye ilçesi de yer almaktaydı. Bu da Filistin'de savaşan İsrail askerlerinin asıl amaçlarının kendilerine vadedildiğine inandıkları toprakları ele geçirmek olduğuna işaret ediyor.

Vadedilmiş Topraklar İnancı

İsrail’in kuruluş ideolojisinin temelinde Arz-ı Mev’ud, yani Vadedilmiş Topraklar inancı yer alır. Tevrat kaynaklı bu kavram, Nil Nehri’nden Fırat Nehri’ne kadar uzanan geniş bir coğrafyayı kapsar. Bugünkü Mısır, Suudi Arabistan’ın kuzeyi, Ürdün, Suriye, Irak ve Türkiye’nin güneydoğusu bu sınırlara dâhildir. Bu geniş coğrafyada Fırat Nehri’ne olan yakınlığı, verimli ovası ve stratejik konumuyla öne çıkan yerlerden biri de İslahiye’dir.

İslahiye’nin Stratejik Önemi

İslahiye, Suriye sınırına olan yakınlığı, Hatay ve Gaziantep arasında bir geçiş noktası olması, ayrıca demiryolu ve karayollarının birleşim yeri konumuyla stratejik önem taşır. Fırat Havzası’na komşuluğu, onu Arz-ı Mev’ud haritasıyla örtüşen bir bölge hâline getiriyor. Verimli toprakları, zengin su kaynakları ve yüksek tarım potansiyeli ile İsrail’in geçmişte uyguladığı tarımsal kolonileşme stratejileri açısından da cazip bir bölgedir.

İsrail’in yayılmacı stratejileri sadece askerî yöntemlerle sınırlı değildir. Sosyo-politik ve kültürel alanlarda da etkisini artırmaya çalışan İsrail, Kudüs’ten Beyrut’a, Musul’dan Dicle’ye kadar olan bölgelerde kurduğu istihbarat ve diplomatik ağlarla gizli bir nüfuz alanı oluşturmuştur. Bu strateji, sessiz, derin ve uzun vadeli hedefler barındırmaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Uyarmıştı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 15 Kasım 2023 tarihinde yaptığı bir konuşmada İsrail’in hedeflerine dair uyarılarda bulunmuş; İsrail’in yalnızca Gazze ile sınırlı kalmayacağını, durdurulmazsa sırada Lübnan, Suriye, Irak ve hatta Türkiye’nin olabileceğini ifade etmiştir. Bu açıklama, Vadedilmiş Topraklar ideolojisinin bir komplo teorisi değil, devlet düzeyinde dikkate alınan ciddi bir tehdit olduğunu göstermektedir.

İsrail Artık Somut Adımlar Atıyor

İsrail’in Türkiye’ye olan ilgisi sadece söylemlerle sınırlı değildir. Geçtiğimiz aylarda İsrail İstihbarat Teşkilatı MOSSAD’ın resmi internet sitesinde dikkat çeken bir ilan yayımlandı. İlana göre, Türkçe bilen saha ajanları aranmakta; Türk kültürüne ve toplum yapısına hâkim kişilerin istihdam edileceği belirtilmekteydi. Bu ilan, Türk toplumuna sızma, bilgi toplama ve psikolojik operasyon yürütme faaliyetleri için hazırlık yapıldığını açıkça ortaya koymaktadır.

Tüm bu gelişmeler, İsrail’in Türkiye’yi sadece uzaktan izleyen bir ülke değil; sahada aktif faaliyet yürütme kapasitesine sahip bir güç olduğunu ortaya koyuyor. İslahiye gibi sınır hattına yakın, demografik yapısı değişen ve stratejik geçiş noktalarına sahip bölgeler, bu tür faaliyetler için uygun zemin sunmaktadır.

İsrail’in hedeflediği ülkelerden Suriye, Irak, Lübnan ve İran gibi rejimler uzun süredir devam eden çatışmalar ve dış müdahaleler sonucu büyük zayıflamalar yaşadı ve bu ülkelerdeki siyasi yapılar önemli ölçüde sarsıldı. Bu durum, İsrail’in bölgedeki nüfuzunu artırmasına olanak sağladı.

Halkın Gözünü Açması Gerek

Tarih boyunca işgal ve yayılma yalnızca silahla değil; bilgiyle, kültürle, kimlikle ve ekonomiyle de yapılmıştır. İslahiye halkı, Kurtuluş Savaşı’nda Fransızlara karşı nasıl direnç gösterdiyse, bugün de yeni nesil tehditlere karşı aynı bilinçle hareket etmelidir. Zira günümüzde savaşlar yalnızca cephede değil; fikirde, medyada, ekonomide ve demografide verilmektedir. Belki biz bu yazıyı kaleme alırken, birileri masa başında geleceğin İslahiye’sini planlıyor olabilir.